19 Ocak 2015 Pazartesi

Keşke... İnternette, insanların ölmeden önce pişman oldukları şeylere denk geldim...


Keşke hayatı sevseydim, keşke anama babama hürmet etseydim falan filan. Sonra oturdum düşündüm, beş dakika içinde ölecek olsam en büyük pişmanlığım ne olurdu? Hayatta çok fazla keşkeleri olan biri de değilim düşününce ama önüme sunulmuş ‘yaşam’ adında bir fırsat vardı ve ben bunu iyi kullandım mı acaba? Keşke onunla birlikte olmasaymışım Eski sevgililer üçe ayrılır. Birincisi..
, aklına gelince soluk borunu kesip, burnunun ucunu acıtanlar. Bunlar zaten genelde çok eski olmamıştır. İkincisi, aklına gelince burnundan soluduğun, elini ayağını titretenler. Ya aldatmıştır ya da seni dolandırıp kaçmıştır. Bir de üçüncü grup var, ‘Aa evet, ben onla da beraber oldum ya’ dediğiniz... Hah işte, bu üçüncü gruptan olanlarla keşke birlikte olmasaymışız. Hayata tek bir şey katamamış, boşuna zaman kaybı. Nefret ettiğin adamın bile kötü de olsa, bir önemi varken. Bu gereksizlerle vakit öldürmek niye yani? Keşke diyete o sırada başlasaymışım Tabii şimdi ölmüşüm gidiyorum, bunu düşünmek biraz garip olsa bile aklıma düştüğü an kendimi sağlıklı beslenmeye verseymişim, hayatımın çoğu kısmında, iki beden küçük geldiği halde, 36 beden pantolonun içine sıkışmaya çalışmazmışım. ‘Bir daha mı geleceğim sanki dünyaya, onu da yiyeyim bunu da yiyeyim’ diye düşünen biriydim ama dünya nimeti denilen şey, ekmek arası sucuk değilmiş meğerse. Daha doğrusu, yedikten sonra anamı babamı kesmişim gibi pişmanlık çekiyordum. O pişmanlık için bile değmezmiş. Keşke daha çok yer görseymişim Şimdi kim evden çıkacak, şimdi kim giyinecek, ayy onların muhabbetini de hiç çekemem diyerek evde oturduğum günler boşuna geçmiş. Keşke daha fazla yer görseymişim, daha fazla film izleseymişim, daha çok kitap okusaymışım, daha çok insan tanısaymışım. Keşke kendimi bu kadar suçlamasaydım Özellikle depresyondayken. Kendimi eve kapatıp, tek yaptığım şey, ‘Neden, neden, neden?’ diye sorgulamak olurdu. Bulamadığım bütün cevaplar için kendimi suçlardım. Normalde evde oturduğun zaman, bir film izlersin ne bileyim olmadı diziye başlarsın. Kitap okursun. Benimse tek yaptığım şey, halıya gözlerimi dikip saatlerce düşünmek. Oysa o ruh halinin içinden çıkmak için bir milyon şey bulabilirmişim. Şu an yine halıya bakıp, ‘acaba o bir milyon şey ne acaba?’ diye düşünmesem daha iyi olacak. Keşke dedikodu yaparken daha dikkatli olsaymışım Bir insan, her dedikodu yapışında yakalanır mı? Başaramıyormuşum demek ki, bırak işin peşini di mi? Ama yook, ille devam etmek zorundayım. ‘Lütfen arkadaşlar, benim yanımda konuşmayın bunları’, ‘Bilmem, hiç öyle bir şey duymadım’ gibi şeyler söylemem gerekirken, gözlerimi aça aça, oradan buradan yalan yanlış ne duyduysam tak tak tak anlatıyordum. Hayır, bari sonuna ‘özünde iyi bir kız aslında’ falan ekleseymişim. Keşke onu daha çok sevseymişim Bu sadece aşk için değil. Arkadaş, kardeş, baba, ne bileyim evcil hayvan. Size oluyor mu bilmiyorum. Kaybetme korkusu içine girdiğim kişileri sevmek çok zor oluyor. Bağlanmaktan ve pat diye yok oluşunu görmekten çok korkuyorum. O yüzden kendimi çekmeyi tercih ediyorum. Daha az konuşuyorum, daha az vakit geçiriyorum ya da aramızda olan iletişim her neyse onu yıkmak için uğraşıyorum. İleride daha büyük acı çekmemek için. Ne saçmaymış. Asıl büyük saçmalık, sevgiyi bağlanmak zannetmekmiş meğer. - See more at: http://www.elele.com.tr/blog/pucca/keske-BlogDetay-465#sthash.BMMA106v.dpuf